GORD DESTANI

 


Bir Gord Efsanesi Kurtuluş Destanı 1 - Bilal Yavuz

Dinozorlar devrinde dev cüsseli bir ışık halkı yaşardı. Şehirleri yeraltındaydı. Sırlı bir madalyonu çağlarca mağmaya yakın bir kalede muhafa ediyorlardı. Bir göktaşıyla inen bu madalyonun gizemli güçleri vardı. Son muhafızlar Rojarya'nın ailesiydi. Bu ışık halkı yerin altında ve üstünde asayişi sağlardı. Farklı galaksilerden gelen istilacıları ordular savuştururlardı. Işık halkı tevhid ehliydi, iyilik ve doğruluk anayasalarıydı, klanda bu yüzden hep birlik vardı, bu de en mühim güçleriydi, bu yüzden yenilmiyorlardı.

Farklı galaksiler ve galaksi orduları bir kaosun içine çekilmişti. Rotalar birbirlerine çevrilmişti. Eğer akış durdurulmazaa gökadalar birbiriyle savaşacak, galaktik ırklar birbiriyle boğuşacaklardı. Kötülüğün köleleri şehvetle bu büyük bozgunu arzuluyordu. Kurtuluşun çaresi madalyondu. Her galaktik ırk güç için çağlarca bu madalyonu aradı. Oysa madalyon güç için değildi, güç için onu ele geçirenleri hep kül etmişti, bu madalyon barış için vardı ve gücü ancak böyle bir karma savaş ortamında, barış aşkına ortaya çıkacaktı.

Rojarya bunun farkındaydı, çağlarca madalyonun muhafızı olan ataları bu bilgiyi nesilden nesile aktarmıştı. Bu yüzden mağmaya yakın en gizemli kalede saklıydı. Bir tehlike anında mağmaya atıp yok etmeye çalışacaklardı, tabi başarı muammaydı, son çare olarak düşünülmüştü, madalyon asla kötülüğün eline geçmemeliydi. Asırlar asırları kovaladı, Rojarya bayrağı aileden teslim aldı, artık baş muhafızdı. Ve artık zaman da yaklaşmıştı, galaksiler büyük çarpışma için iyice birbirine yaklaşmıştı. Bu büyük bozguna birisi dur demeliydi. Madalyonun içindeki şifreyi onca devir kimse çözememişti. Ve bir gün olan oldu, bir bilge, Rojarya ile rüyalarında iletişime geçmeye başladı. Madalyonun sırrını bulabileceği en yaşlı galaksiye nasıl gideceğini bildirdi, karadeliklerden geçip, paralel boyutları aşmak gerekiyordu, ancak bütün riskleri göze aldı ışık halkı, kale seçkin askerlerle donatıldı ve yolcuya yol göründü. En güçlü komutanlarla bir madalyon kardeşliği oluşturuldu, Rojarya ve yoldaşları can ahdi verdiler, bu yoldan dönmek yoktu.

Işık hızıyla giden ejdelere binerek koyuldular yolculuğa. Karadelik fırtınalarından geçtiler, alevli meteorlardan kaçtılar, kötü ve kara nice toplumlarla savaştılar, çok boyutlu zamanları atlattılar, birçok kayıp verdiler, onlarca yoldaştan üç yoldaş kalmıştı geriye, fezanın en derin bataklığından sıyrılıp o ilk galaksiye, sönmek üzre olan Gord adlı kızıl gökadaya ulaştılar. Burada yaşayan tek canlı bir çocuktu, her karışta o çocuğu aradılar. Sonunda buldular, görünmezlik perdesinin ardında saklanan, konuşmadan sesini içlere duyuran bir çocuktu bu. Nesilden nesile geçip son muhafızı olduğu gizli bilgileri Rojarya'nın kalbine yolladı çocuk, görevini tamamlamanın rahatlığıyla hemen oracıkta huzur içinde söndü.

Rojarya, gereken aydınlanmayı yaşamıştı orada, hiçbirşey eskisi gibi olmayacaktı...


Bir Gord Efsanesi: Kurtuluş Destanı 2 - Bilal Yavuz

Gord'a veda zamanı. En yaşlı o kıpkızıl gökadadan evin evine dönüş zamanı. Rojarya sırların sırrına erişin ferahlığıyla tamamlanmış olarak döndü özüne, anayurduna. Madalyon ancak onu ilk döven üstadın ilk günkü heyecanı, azmi, saflığıyla yeni sahibinde canlanabilirdi.

Bu öz duygulara dönüş için kendi içine bir yolculuk yapmalıydı. Bunun için karadelikleri ilk doğuran büyük boşluğun merkez noktasında kırk perdeyle örtülmüş anlam kuyusuna ulaşması gerekiyordu. Oraya ışınlanmak için komşu gökadadaki ulu çınarı ziyaret etti. Çınar samimiyetini hissetti, Rojarya'yı kentilyon ışık yılı uzağa, fezanın o en tenha noktasına ışınladı.

Bu öyle bir yer ki daha önce varmak isteyenler kıyısında seraplarla havada asılı kalarak can verdi. Rojarya galaktik seraplara aldanmadan ulaşması gerekene ulaştı, perdeleri yırttı, fezanın en sessiz kuyusuna ulaştı, derinler derinine indi, bambaşka bir boyuta girdi, yaşam gölünün önündeydi, aziz suya dalmalıydı, bu inişin çıkışı olmayabilir dedi gölün antik bekçisi, gözünü kırpmadı, daldı.

En uzun yolculuk belki de buydu, insanın kendi içindeki kainata yolculuğu, içteki kainat dıştaki kainat gibi uçsuz bucaksızdı, derinliğini ancak herşeyin sahibi tek Rab bilebilirdi. Rojarya'nın bilinci kapandı, gözler içe çevrildi, idrak ruhun derinliklerine indi, bu iniş yıllar sürdü, ilk varılan yer şevk dağıydı, dağdan heybeye bir parça toprak istedi, dağ toprağı memnuniyetle sundu, sonra gayret mağarasında uzlete çekildi, envai renklerden dersler aldı, en son saflık ormanına vardı, bu orman bir labirent gibiydi, ancak içini temizleyenler bu ormandan sağ çıkabilirdi, Rojarya türlü sınavlardan geçti bu ormanda, nefsinin türlü vahşi hayvanlarıyla boğuşup onlara galip geldi, en sonunda ormanın nadide bahçesinden en özel burcuları doldurdu heybesine, ormandan çıkıp yola koyuldu, çıkış da giriş gibi yıllar sürdü. Rojarya kuyunun derininde uyandığında sakalına bir tutam aklar düşmüştü, vazife tamamlanmıştı, heybesiyle vatanına kesin dönüş için artık hazırdı, ışın saati devreye girdi ve geriye dönüş başladı. Ve Rojo yurduna döndü.

Döndüğünde galaksiler arasında kozmik savaş çoktan başlamıştı. Nizam-ı alem için tam zamanıydı. Madalyonu heybeye attı, sonra da kalbini kattı. Madalyon heybeden Rojarya'nın kendi kalbinin rengiyle çıktı, artık madalyon ona, o madalyona aitti, kadim zincir boynunda parlıyordu.

Haykırdı göklere, duydu nice yürek kulesi, fezanın en cesur ordusunu topladı, akın akın akıncılar aktı Rojarya'nın yurduna, madalyon kötülerin eline geçmeden ehlinde kemale ermişti artık, artık bu barış ışığıyla, savaşların karanlığını boğma zamanıydı.

Aniden bir kıvılcım. Ve büyük çarpışma...


Bir Gord Efsanesi: Kurtuluş Destanı 3 - Bilal Yavuz

Sımsıcak bir rüzgar esmekteydi. Yemyeşil vadiler, yaylalar sararıp bozkırlara dönüşmüştü. Rojo kaf dağının zirvesinde bir zümrüd Anka gibi gözlerini açtı.

Baktı, daha önce hiç bakmadığı bir bakışla. Beklenen olmamıştı, madalyon harekete geçmemişti, peki o zaman bu madalyon bunca çile ne içindi, baktı Rojarya, halkının ve ordusunun çoğu ölmüş, galaksiler çarpışmış ve başka halklar ve ordular da hep ölmüş, yıldızlar tuzla buz olmuştu.

Bir kendi vatanı sağ görünüyordu, harabeler içinde erimiş ve yıpranmış, yaşlanmış bir şekilde. Peki madalyon neden, o zaman madalyon niye? Barışın künyesi önleyememişti savaşı, bu böyledir, olacak olan olur, olmayacak olan olmaz.

Hiçbir fani, hiçbir zamanda ve makanda gerçekleşenin önüne geçemez...

Kalanlarla toparlandılar, fezada büyük arayışa çıktılar. Hayatta kalabilecek başka mazlumları bulmak belki de asırlar alacaktı.

Uzayın bilinen kısmında her tarafa bakmak için başladı büyük yolculuk. Çoğalan milyarlarca meteora göğüs gererek, zaman zaman yaralar alarak ilerlediler.

Sonra bir şey oldu, köşede bir yerde daha önce görmedikleri, yeni oluşan bir bebeksi galaksi. Toz bulutları içinde masmavi bir küre. Halesi tazecik ve akışkan, heyecanlı. Buram buram yaşam ve umut burcusu kokan bu yer neyin nesiydi...

Bu tatlı gezegenin görklü dağlarına iniş yaptılar. Ve madalyon parladı. Yeryüzünde küçük bir güneş gibi. Aydınlığı hisseden herkes saklandıkları dağlardan çıkmaya, ışığın etrafında toplanmaya başladı. Bu olsa olsa bilge Amedya'nın işi olabilirdi. İhtiyar bilge mazlumları daha önce gizli tutulan en gelişmiş uzay gemileriyle fark ettiği bu körpe bahçeye göndermişti.

Umut hep vardı...

Rojarya gözlerini kapattı. Gözyaşı damlaları çapak noktasında. Burnu yukarıda nefes nefese. Alnı göğe bakarken... Anladı. Madalyon çarpışmayı önlemek için değildi, büyük ibretin sonrasında barışı sağlamak, henüz müddeti dolmayanları korumak, sakınmak, huzuru sağlamak, yeni bir dünya içindi.

Madalyondan sisli bir gökkuşağı yükseldi göğe. Bulutlara, kalın tabakalara dönüştü. Bu mavi yıldızı meteorlardan, istilacılardan koruyup kollayacak görünmez bir seddin mimarı oldu madalyon, Rojarya'nın fedakar kalbi...

Derken bulutlar da kurtuluşu, yeni bir doğuşu kutladı. Yıllarca dinmeyen yağmurlar yağdı ve göller, ırmaklar oluştu.

Sağ kalan muhafız ve mazlum canlar beraberce, birbirlerinin kültürüne saygı duyarak, bilgi ve emek paylaşımı, kardeşlik ve dayanışmanın izinde, huzur içinde yaşadılar.

Tevhîdî hakikatin gölgesinde, vahdetin aydınlığına erdiler.

Artık karanlık, ışıktan uzak durmaya mahkumdu.

AFORİZMALAR


1. Başarının en büyük düşmanı aceledir, zirveye ancak öçlüyle ve dengeyle tırmananlar ulaşır. 

2. Öyle acılar var ki nice mutluluktan daha güzel, ancak acemiler acıyı bağırır, ustaların acıları bile derin, derinde definedir. 

3. En büyük fakirlik açgözlülük, en büyük zenginlik kanaattir. İhtirasa değil berekete talip ol, tadına vardığın bir lokma, bilinçsizce tükettiğin bin lokmadan hayırlıdır. 

4. Fani dünya mahkemelerinin adaletsizliği, ilahi mahkemede gerçekleşecek kusursuz ve sonsuz adalete en güzel delildir. 

5. Dilediğin kadar edepli ol, eğer adaletsizsen ahlaksızsın demektir. 

6. Hak etmeyeni af, ağır bir zulümdür, başkasının mahvına sebep olmaktır. 

7. Dijital bir çağda kağıt israfı ihtiyaç değil katliamdır, ormanlara yük olduğumuz yetmedi mi? 

8. Kıymetini bilen için gözyaşı da gülmek gibi büyük bir nimet... 

9. Göğsünde yağmur yağmayanın gönlünde gökkuşağı açmaz. 

10. Kendine güvenen akıl ancak serap görür, hakikate güvenen akılsa kalbiyle nice görülmezler görür, basiret budur. 

11. Hayata bakış açıları da çehreler ve parmak izleri gibi çeşit çeşit bir bahçedir doğru bakanların ülkesinde. 

12. Mütevazı ol, toprağa yakın olan düşmekten korkmaz. 

13. Kendini aldatan başkasına asla dürüst olmaz. 

14. Çok sevdiğin bir zevkten daha zevklisi onu alnının teriyle kazanıp yaşaman, zalim başlar, gençlikten işte bunu çaldı, emeğin leziz tadı... 

15. Çalışkanlığı alışkanlık edeni hiçbir yarım kalmışlık yıkamaz. 

16. İnsan mülke, mülk sevdası da insana terazi. Maddeye yaklaştıkça, manadan uzaklaşırsın. 

17. Hedefin kadar değerli, vardığın kadar başarılı, uğruna mücadele ettiğin kadar gerçeksin! Unutma, amaçsızlık yaşayan leşlerin bataklığıdır. 

18. Hayat adildir, anladığın kadar anlaşılırsın, kıymet verdiğin kadar kıymetlisindir. 

19. Bir babanın en iyi öğretmeni çocuğudur, bir çocuğun en iyi öğrencisi annesi... 

20. Saliha bir anneyi evliya kılacak olan çocuğudur, evladını sevdikçe, emanetin değerini bildikçe, Rabbine aşkı artar. 

21. Düşünsene! Kimsenin ışığını çalmadan kendi fenerinle bir hakikati aramaya kalksan araştırma değil deneme derler, çaldığın fenerlerle ilerlesen araştırma derler, oysa gerçek tam tersi, aramak için kendinden yola çıkmak lazım, kendin araman gerek... 

22. Hakk'a hakkıyla kulluk eden gönüllere alemler arkadaş, muhabbet sırdaş olur. 

23. En güzel servet salih dostlardır, mesela iyi kitaplar... Dostluk engin bir deniz, cansızları dahi kapsayan! Yanında kitap gibi durmayanla dost olma, beraber külliyat olacağın kimseleri bul. 

24. Kötü yoldaş ayakkabıda taş gibidir, yol boyu hedefe varmaman için oyalar da oyalar, çırpınır durur. 

25. Zalim arkadaşın büyüsüne kapılırsan, gözlerini cehennemde açarsın, cahil gafile baka baka kararır. 

26. Arzular vahşi bir at gibidir, dizginlersen bineğindir, dizginleyemezsen felaketindir. 

27. Irkını öven ırkçı, ırkının tüm kötülerini de iyi görmüş olur, bundan hazin ahmaklık mı var? 

28. Asaleti takvada ara, insan ancak ilahi muhabbeti kazanabildiği kadar asil, ruhuyla hakikilere akraba olabildiği kadar soylu.

29. Bir yürek taş kesilmişse dönüşü yok, üstünden milyon bahar geçse yeşermez, ölüp dirilse bile taş taştır, taş asla yeşermez, taşlaşan eriyemez, onu artık cehennem paklar, ancak zebaniler eritebilir! 

30. Yavrusunu yiyen bir tavşan mı güzel yoksa yavrusunu koruyan bir karga mı? Güzellik özdedir! Kabuklar sadece çölde bir serap... 

31. Çocuğa okumayı sevdirmek istiyorsan yazmayı da aşıla, tüketme ve üretme eş zamanlı olunca okumaları bile kaliteli olacaktır. 

32. Senle bayat ekmeğe razı olacak biri varsa gerçek aşık o, aşkı hak eden odur. Asla terk etmez, sevdiğine kale olur, sözle değil özle konuşur, sadakati değişmez zira mülke köle olmayan özgürler ancak gerçek sevdaları anlayabilir. Köleye gökyüzünü anlatamazsın, özgürlüğü hissettiremezsin... 

33. Gavurla asla bir şeyleri yarıştırma! Batıl kim ki hakikat ve hakikiler onunla yarışsın? Yalanlar gerçeklere rakip olamaz! İslam rakipsizdir.

34. En asil soydaşlık müminlerin iman akrabalığı, inanç kardeşliğidir. 

35. Güneşin kalbini görmek istiyorsan, pişmeyi göze almalısın. 

36. Umursama tekfirci teröristleri! Rabbinle bağını kuvvetlendir, koparma. İnsanı yükselten samimiyettir. 

37. İnsan edebi kadar yürekli, yüreği kadar değerli, değeri kadar adam... 

38. Ne kadar yükseğe çıkarsan o kadar geniş görürsün. 

39. Mutlu mu olmak istiyorsun? O halde mutlu et! Başkasını güldürebildiğin kadar güle dönüşebilirsin. Gül kokmak kolay değil... 

40. Rasulullah aleyhisselam kamerdi. Ulema ve evliya ve arifan o kamerin nezih aynaları... Peygamber ışığının yansımaları.  Sultanlar sultanını övmek, o görklü sultanı değil, övenleri sultanlaştırdı. 

Bilal Yavuz 

BİR ÇİÇEKLE BAŞLAR HER BAHAR

Bağımlı olma, bağımsız kal, hür yaşa, tıpkı şanlı ülken gibi bir hilal ol ışılda, zararlı maddelerin kendi şehirlerini istila etmesine geçit verme, beden ülkeni koru, düşmanı denize dök, kendi kurtuluş savaşını başlat, aziz ceddin gibi kararlı ol, organların vefalı dostlarındır, onlara ihanet etme, o sadık sevenlerini üzme, bağımlılık uzatmalı intihardır, kendini yavaş yavaş öldürme, yaşatanlardan ol, yeşertenlerden... 

Sadece sağlığın değil hayatındır emilen, hayallerin, umudun, huzurun, kişiliğin, kendine saygın... Sabır ve azim iki mert yoldaşındır, gönülden iste, söz ve hâl lisanıyla duanı yap ve bırak, özgürleş, hafifle... Zararlıyı bırakmak, faydalıya tutunmaktır! 

Düşün, kim bilir kaç can zarar gördü tüttürdüğün dumandan, kaç bitki, kaç insan... Kokuyla verilen rahatsızlıklar bir yana, dumandaki zehirden kaç bağımlı olmayan can etkilendi bir düşün, kaç vebal, kaç kul hakkı, kaç ah... 

Nice madde bağımlısı kaç cinnet geçirdi de nice canlara kıyıldı sokaklarda... Nice genç soldu. Nice anneler, babalar evlatlarından şiddet gördü, nice evlatlar şiddetle büyüdü. 

İnançlı güzel toplumlar hep bu prangalar yüzünden yerinde saydı, şu kelepçeler bağladı akılları, zekalar ışıldayamadı, kalpler içtikçe, gittikçe paslandı. Nice dahiler köreldi, nice nadir güzellikler yetişemedi. Kötü söz ve alışkanlıklar, nice verimli ömürleri kemiren kemire tüketti, nice feyizli hayatlar bitirdi. 

Bağımlılar, toplumun geri kalanını da pasif içiciliğe mahkûm etti, her gün milyarlarca kimyasal ve zehir karışıyor soluduğumuz havaya, suya... 

Bağımsız bir vatan ancak bağımsız milletiyle ferah bulabilir, yeniden bereketli olabilir. En büyük mücadelemiz zararlı alışkanlıklarla olmalı, hep beraber, kuşak kuşak, neslimiz ve gelecek nesiller aşkına... 

Türkiye bahçemizi yeniden yeşertmek, önce toprağı, havayı, suyu, vücudu temizlemekten başlar. Temel tamamlanmadan yapılan her hamle hüsran... Önce temel... Önce can... Önce hayat... 

Gel sen de katıl aramıza, kendinden başlayarak... Gel örnek ol insanlığa... Zararlıyı bırak, kendinle barış... 

Doğanı koru! Doğayı koru! Savaşlar, zulümler, karanlıklar biz insanlık, kendimizle barıştıkça son bulacak... 

Bilal Yavuz