HİKEMİYAT


Aksa kitabını Okumak veya İndirmek için linke tıklayın:

https://drive.google.com/file/d/1Wht...IxTeJzYKM/view


Vera'ya Veda kitabını Okumak veya İndirmek için linke tıklayın:

https://drive.google.com/file/d/1r69...3jCCb6ftw/view


HİKEMİYAT

 

1

Yaşamadan taşamazsın, taşamadan aşamazsın, aşamadan pişemezsin, pişemeden bilemezsin, bilemeden diyemezsin, diyemeden yağamazsın, yağamadan akamazsın, akamadan coşamazsın, coşamadan bulamazsın, bulamadan olamazsın, olamadan dinemezsin, dinemeden ölemezsin, ölemeden doğamazsın, doğamadan öremezsin, deremezsin, seremezsin, eremezsin.

 

2

Zerreler, Hakk’ın ordularıdır. Hisset, Rahmân’ı tesbihde, cümle müşterek tavâfları. Vazîfelerini hakkıyla îfâ, onları zikrullahtan alıkoymaz. Bu ahvâl, idrâklere filhakîka ibrettir.

Sıddıklar, ancak Rahîm’in râzı olduğu has kullarıdır. Zîrâ sadâkatle bağlanılacak, O’ndan başka Sâhib yoktur. Lâ ilâhe illâ hû. İnkâr, akıl yürütememek, anlayamamaktır. İnkârcılık, yeryüzünde haksızca büyüklenmenin, inanan ufukları küçük görmenin çocuğudur. Oysa îmân, anlamaktır, akıl yürütmektir, havas işidir. Hakîkati reddetmekse, asıl bayağılıktır. Herşeyi yaradamayan, bir şeyi yaradamaz. Bir şeyi  yaradamayan, herşeyi yaradamaz. Yaradan yaradılamaz, yaradılan yaradamaz. Tevhîdin bürhanları, ne leylâ, ne beyzâdır. Zulmetmekse; acziyet, noksaniyettir. Ol kadîr Sübhân, nâkıstan, mecâlsizlikten, adâletsizlikten münezzehtir. Mağrur, ırkçı, kaderci; racîm iblisin kibri korkaklığından, ezikliğindendir.  

Teslimiyet fezâsının pâdişâhı; Muhammed aleyhisselâm’ın tevâzû edebiyse, cesâretinden, yiğitliğindendir. Ey nefsim, sen, korkaklardan değil, cesûrlardan ol.

 

3

Vahdet bahrinin dalgıçlarına serinlik, harâret karasalında. Hakk’ın ummânına dalmak, âşıklara nefestir, teneffüs vaktidir. Yığılımı Hayy deyu haykıran dalgalar, sanki su değil, ışk oduna benzindir.Tûfânlar ki, ney ve rebab düetidir. Şemsi batarken görürsün, hâlbuki cihânın diğer ucunda doğmaktadır. Ölmek de, öbür âleme doğmak değil midir… Ölmeden ölmek, dirilmeden dirilmektir. Asıl uyanıklık, insanı dünyevî değil, uhrevî bir imkân olarak, görebilmektir. Yetîmi gözetmeyi, rızâ içün fırsat bilmek, ne güzel çıkarcılıktır. Ki Cenâb-ı Hakk, rızâsını lutfetmezse sana, sekiz cennete girsen dahî, zinhâr tesellî etmez, edemez, sonsuzca. Evrende en mümtaz akrabâlık, inananların uhuvvetidir. En bedhah hısımlıksa, inanmayanların îmâna karşı aynı cebhede birleşmesidir. Asabiyye aynazları, ne sarp ne çetindir. Renkler, biçemler, sûretler, sîretler, hacimler, boyutlar, kıvrımlar başka başka. Ama vâbeste oldukları gerçek hep bir.

 

4

Aklının kalbi, kalbinin aklı olmayana, ne çâre. İslam mâşûkunu gizliden gizliye sevenlere, vuslattan ne pay vardır. Dürüstlük pınarından içmeyen teşne yürekler, güdümleye güdümleye hîleye dönüşen şaşkın dimağlar, bu şeffaf sırattan nasıl geçebilir. Takiyyenin âkıbete têsirini görmüyor musun… Ciltler, muhtevâlar, çehreler, kültürler, milliyetler, diller, O’nun âyetlerindendir. Aynı zamanda, fettan beyazcıların, kafatasçıların tuğyanlarını artıran, imtihanlardır. Bu, böyledir.

 

5

Rasûlullâh aleyhisselâm’ın esirleri ilim karşılığında salıvermesini anlayamazsan, hâricî bedevîler gibi mâsumların içinde canlı bomba deyu nefsini patlatırsın. Gerçek gelmişken, ondan nasiblenememiş acınası kaybedenlerden olursun. Hâlık hazretleri, hâşâ, zorunda olduğu içün değil, dilediği içün yaratmıştır. Her istediğini yapacak güçtedir. Bârî’den başka yoktan var etmeye, varı yok kılmaya, güç yetirebilen mi var… Mamâfih -mümkün varlık- olabileceklerin en hayırlısı, en estetiğidir.

 

6

Nakil, akıldan efdaldir. Çünkü akledişler, çeşit çeşittir, hem hamuruna nefs karışabilir. Nakilse haktır, birdir, bellidir. Naklin akıldan üstünlüğüne en güzel bürhan, nakli akıldan üstün bilenler barış ve huzur ve uhuvvet içindeyken, aklı nakle üstün tutanların birbiriyle bitmeyen kavgalarıdır. Müteşâbih âyetleri têvil, nebî olmayan idrâkin haddi değildir. Münâfığın bâtınî hendeklerine sakın, düşme. Saflar ancak, Zâhir’in câmisinde dürüstçe sıkılaşabilir. Varlık, yokluk, fânilik ve bekâ, Kadîm’in kulu, kölesidir. Kimse ol Musavvir kadar sevip, sevilemez. Ey nefsim, hak yolda, merhametin öfkeni geçsin. Bu, sünnetullahtandır. Duyu bilgisine aşırı güvenen mağrurlar, gözüyle görmediğine inanmaz.

 

7

Rikkat eyle. Akıl yürütemeyen nice mağrur, müslimânlara en fazla akıl taslayanlardır. Müslimânım diyen feylesoflar, haşir bedensiz olacaktır bühtânında bulundular. Takiyyecilerse bu küfrü, hâşâ İslâm Düşüncesi deyu okuttular. Oysa Hâşir, parmak izlerine kadar haşretmeye, râzı olduğunu cismiyle cennetine almaya kadîrdir. Nesebcilik lağımlarına düşmek, mücâhîd ecdâda vefâ değil, ihânettir. İşler ehline vurgundur. Başlık taslayan, baş değil, kuyruktur. Unutma, râşid halîfeler, hilâfet hırsını cân düşmanı bilmişlerdi. İşte düstûr, hilâl gibi salınmaktadır.

 

8

Evliyâullâh’ın aşkı nasıl -bir- sevdâdır. Öyle ki akıl pîri, coşkun gönle öğüt için geldi mi, gönülden daha âşık kesilir. Yüzlerini İslâm’ın devletinden gayrısına dönmezler, zîrâ onun hâricinde kalan cümle rejimlerin, bâtıl olduğunu iyi bilirler. Sözde muâsırlık kapanlarına kapılmadan, ondört asırlık Muhammedî şerîati yol edinenler, asıl kurtulacak âşıklardır. Büyüklenmek ve küçük görmek asıl küçüklüğün karînesi, küçüklüğünü bilip sâde olmaksa, asıl büyüklüğün tezâhürüdür.

 

9

Ekranlarda izlenen efektleri yaradan Kadîr hazretleri, elbette cennetlik kulunu cennetinde, yakuttan kanatlı atlara bindirip uçurmaya güç yetirendir. Belki daha önceki ümmetlerden kimselerin görmediği yığınla teknik terakkiye, bugün şâhidiz. Ey nefsim, ibret çiçeğini, söyle, ne zaman koklayacaksın. Milyar ışık yılı uzaklıkları içinde barındıran fezâ, cennetin ve cehennemin olabileceği genişlik hakkında ipucu vermiyor mu…

 

10

Asıl dâhîler, helâl dâiresinden ayrılmayan, şüpheli şeylere yaklaşmayan, sürünün hatrı için örf deyu bidatlere sapmayandır. Elinden geldiğince dünyalıktan az faydalanıp, biriktirdiğini mâşûku için harcayan ol müttakî fedâîlerdir. Ey kardeş, çıkarları içün toprağı putsayanlar sana asıl vatanı unutturmaya… Cihânın cümle İslâm coğrafyası buradaki ülken, cümle müslimlerse milletindir. Milletin ki, müminleri elest bezminden berzâha, berzâhtan cennete, ne güzel komşu…

 

11

Olmuş olan, olacakların en hayırlısıdır. Riyâsızca alan el, riyâkârca veren elden üstündür.  -Biz- denilince aklına dindaşı gelmeyen tefrika gürûhlarına, heyhât üstüne heyhât...

Ölümün koç olarak boynundan çekilip de, cennetlik ve cehennemliklerin arasına getirilip boğazlanacağı vakti hatırla. O gün, sevinçten ve kederden ölmek mümkün olsaydı, belki iki taraftan kimse sağ kalmazdı. Unutma çünkü umutla! O ki, Zât’ına ne kadar şükredilse, yetmeyecek olandır.

 

12

Asıl başarı, mutlak elit olan vâhid Hakk’ın, hoşnutluğunu kazanmaktır. Cihânda, Rezzâk’ın ihsanlarını yeterli görmeyip, kendine râkib gördüklerinin payına da göz dikenler, verilene şükredeceğine râkiblerini bitirmeye çalışanlar, kendini yeterli görüp azanlar, açık aramayı meşgale edinenler, ne acınasıdır. Hakîkatden yüz çeviren nice cinsiyetçiler, nice sözde terakkîperverler vardır. Cennetin yasalarını, cihânın işleriyle karıştıran nice haddi aşanlar. Değil mi ki cümlemizin sâhibi Hû. Erdemli olanın ne olacağını erdemleri yaradan Sübhân’a karşı,hâşâ,belirlediğini zannetme hadsizliği.

 

13

Muhtaç bir kap nankör oldu mu, Hakîm’in sonsuz hikmet ummânına, gayrı necis zanla, hasım kesildiğini görürsün. -Hûrî- hak edenlere inâyet olduğu gibi bazı erkek düşmanı hatunların, hasedinden takılıp, haktan uzaklaştığı bir imtihan değirmenidir. Erkeğe verilmeyen analık nîmeti, evlâd üzerinde babadan üç misli hakkı bulunması lütfu, köre ne gösterebilir. Hem merhamet, öfkeden daha ziyâde, cesâret, basîret, şehâmet, ferâset, hamâset, fetânet ve kudret gerektirir. Mantığı nefsi olan kişi, hakîkati mantıklı görmez, zîrâ doğrular eşittir gerçekler, şımartılmış nefsine hoşgelmez.

 

14

Ey cân, elleri gören, gözleri dokunan, kulakları konuşan, dudakları dinleyen bir Yûnûs gibi ser postunu içindeki içeriye. Kahramanlık taslamaktan başka işe yaramayan, üşengeç yığınlardan pehlivan çıkabilir mi… Yiğitlerin kanıta ihtiyacı mı var. Adamlığı ancak, saklambaca muhtaç, tabansızlar anırır. Sâlih amelleri konuşkan, lügati herzelere uzak sosyallere, var/yok arası bir âhenk olan vaktin kıymetini bilene, ne mutlu.

 

15

Felsefeler yalnızca birbirini yalanlamakta haktır, haklıdır. İslâm’ın karşısına felsefe bâtılını koymak, kıyasa yeltenmek, ancak ajan nakışıdır, işlendiğimekteb,boşluğun fakültesidir. Kur’an geleli dilimi yuttum diyen peygamber şâiri sahâbeye selâm olsun, ne güzel söylemiştir. Hiçbir şey beğenmeme, kendini beğenmekten ötürüdür. Herşeyi beğenmekse, karaktersizlikten. Müslimân, vezinlidir. Şerîat denince nefsin ürkmesi dahî şerîatin caydırıcılığına ne gökçek argümandır. Şerîatsız tarîkât, barikattır.

Münkirlerin -dileseydi, azmazdık- söylevi, şeytanın -beni azdırmana karşılık- sözüne ne çok benziyor.

 

16

Cenâb-ı Hakk hazretleri, ancak hak edenlerin kalbini mühürlemiştir. Çünkü insana, çalıştığı vardır. Ey oğul, âkıbetin, tercihlerine âşıktır. Bu kesik kliniğe, toy giren hekîm, hekîm giren toy  çıkar. İrkil, özüne dön. Vurgunlar için uyanıklık, baygınlıktır. Öyle bir süzgünlük ki, saldırgan kurnazları, kurnazlıktan daha efdal, savurmakta, demiri penye kılmaktadır. Tekelcilere bir bak, asla tatmin edemeyeceği benliğininpeşinde, nasıl da gün geçtikçe daha çok azıyor, köleleşiyorlar. Hâsidlerin hasedi, bir yankıdır, eninde sonunda çarptığı dağlardan, döner dolaşır, yine içinden çıktığı nazârı vurur.

 

17

İçindeki tamtakır kavanozun kapağını bir sıyır da gör, içerden göklere kanatlanan, ne kelebekler keşfedeceksin.Velîlerin baygınlığı, şarjöre sürülmüş mermilerin durumu gibidir, irkilecek zamanı iyi bilir, fişek yataklarında cinnet geçirmez, çünkü onlar içün sabretmek, yarısıdır dikey zaferin.

 

Helal terakki ve gelişim ve keşif, âşıklar içün mâşûkuna kendini kanıtlama idmanıdır. Velî kimdir… Kamere, yıldızlara ayak bassa, besmeleyi, tefekkürü, hamdi unutmayacak sâdıklardır. En üstün âşıklar, Hakk yolunda en üşengeç değil, en çalışkan olanlardır. Takvâda yarış ne özel tanımdır.

 

18

Nasıl da bambaşka; esîrler, enerjiler, rahimler, bükümler, antenler, çeperler, hücreler, atomlar. Lâkin özlerindeki mânâ hep bir. Adâlet rahmet, merhamet cesârettir, ürkekler ne bilesi. Cümle müslimânlar evlâd-ı şühedâdır. Zîrâ Hakk’ın inananları din bağıyla kardeş kılması, âlemdeki en üstün akrabâlıktır. Bu yüzden müslimânlıkla müşerref bir ingiliz, bir arab veya acem, birbirinden farksızdır, cümlesi salâhaddînlerin ve fâtihlerin ve târıkların birer koçak halefidir. Ey oğul; kavkı, kırıma hasrettir. Üstünlük takvâdayken, zanla kardeşine asâlet taslamak, ancak aşağılık kompleksini örtbasa çabalayan, takvâsızların işi olabilir.Oysa iblisi şeytan eden, inkâr değil, ırkçılığı, kibriydi.

 

19

Rasûlullâh ve ashâbın nerdeyse hepsi arab iken dahî, Hakk onları İslâm’ın yayılmasına, ceddimizin, neslimizin ve bizlerin hidâyetine vesîle etmişken bile, nice bedirlerde, uhudlarda, hendeklerde Hakk içün ve yine O’nun imdâdiyle destanlaşan cesâretleri dilden dile dolaşırken hem. Tâ vedâ hutbesinde-arabın aceme üstünlüğü yoktur- düstûru, göndere çekilmişti. Ekseriyeti müslimân bilinen kavimlerden bile onca bedhah ve gavur ve münâfık ve fâsık çıkarken, bu denli kendi kabîlesini tezvirâtle, îzâmla  genelleme niyedir. Cehennemlik soydaşlarının soyunu inkâr ilâ hangi ırkçı nereye varabilmiştir.

 

20

Birbirinizi gerçekten sevmedikçe îmân etmiş olamazsınız diyordu. Müslimân arab kardeşini, müslimân türk kardeşini sevmeyen bir müslimân kürd, îmân etmiş olabilir mi. Müslimân arab kardeşini, müslimân kürd kardeşini sevmeyen bir müslimân türk, îmân etmiş olabilir mi. Ve yine müslimân kürd kardeşini, müslimân türk kardeşini sevmeyen bir müslimân arab, îmân etmiş olabilir mi. Sevmek, sâdece -seviyorum- demek midir. Sevmek, kardeşlerine saygı duymaktır. Güçlüyken onları ezmemek, güçsüzken satmamaktır. Sevmek, empati kurmaktır. Hoşlanmayacağın şeyi kardeşlerine revâ görmemektir. Kendin için istediğini onlar için de istemektir. Senin ya da başkasının kültürünü, lisânını, hayat tarzını, onlara zorbalıkla dayatan, hiçbir rejimin, rejimcisi zinhâr olmamaktır. Ey yürek, sevmek, îmânın hoşnud ülkesidir, sevmemekse, îmânsızlığın çorak gurbeti. İşte, biricik varış yelkovanı.

 

21

Fiilî nasîhler, hakîkat dâvâsının intizâm müesseseleridir. Leylin nehârla kılcal raksı, fezâ bahrinde denizfeneri nücûmun tavafkâr semâsı, kar ve yağmur dânelerinin birbirlerini zinhâr incitmeden turâb ilâ visâli, kapkara torpakta biten gökkuşağı meyveler, cânlarına-harekete geçirten- sırlar üflemektedir. Cenâb-ı Hakk, mâsivâyı yoktan var etmiştir. O’nun var ettiğini yok saymak, âyâtını inkâr değil midir.

 

22

Aşkın evi, cihâd meydânlarıdır. Âşıklara, gazâda fâsid ve hâsid ve câmid küffârdan İslâm düşmanı kâziblerin kanını dökmek, mücevherâtden kadehlere cennet şarabları doldurmak gibidir. Hâdiselerin cereyânı, mütenevvî ebsâra, belki parmak izleri gibi ne özgün ilhâmlar, ne öznel esrârlar bahşetmektedir. Âdemoğlu, ancak kudretullâhı yansıtan bir âyine olabilir. Ey cân, cam özünü cilâla.

 

İç geçirilen herşeyin dileyene nasîb olacağı ol nezih zemîn, ancak O’nu râzı edenlere yakışır. Tekâmül, nâkıs âcizlere lâyıktır. Ol sübhân Allah, tamdır, gelişmekten ve küçülmekten ve büyümekten münezzehtir.

 

23

Hüsnâ esmâsıyla, ilmiyle âlemleri kuşatan Hû. Varlığı ve yokluğu, bilineni ve bilinmeyeni, gizliyi ve açığı saran. Değil evrenden, Hakk ihsânı mekiğiyle, şol galaksiden dahî çıkamayan ey nefis, kimden kaçtığını zannediyorsun. Karanlığa sıvışarak, ışığı yok edemezsin. Yalan ve zan ve iftirâ kulvarında gözlerini yumarak, düğümlere üfleyerek,asla hakîkat güneşlerini söndüremezsin. Asla. Adâlet nedir, yerine koymak. Fesâdât nedir, haksız yere yerini değiştirmek. Fettâh hazretlerinin mübârek fütûhâtının kemiyet ve keyfiyetini de, yine ancak kendi akdes Zât-ı Âlîsi bilebilir, şâyet dilerse dilediğine dilediği kadar bildirir. Düşün, seni hiç olmamışsın gibi yok etmeye kadîrken, rahmet hazînelerine boğuyor, neden…

 

24

Yoktan -var ettik- dediği cümle mahlûku, vahdet-i vücûd diyerek yok saymaya yeltenmek, bilbedâhe dalâlettir. Belki yok dahî yokken, vardan da, yoktan da ötede, Hû vardı.

Hiç yok olmayacak, hep var olacak, ol zâtından başka Bâkî yoktur. Bu, böyledir. Sübhânallâhi ve bihamdihî. Kur’ân-ı Kerîm’in üslûbuna bak, Melîk’in, zâtına verdiği değeri gör, ey ins, zerrâtın tesbihâtını duy, kalbini akışa bırak. İçindeki yüceyi arayışı görmüyor musun. Hiç arayan olur da, aranan olmaz mı. Düşün, aranan azâmet, etik elit, ancak izzeti ve arayışıyaradan, Kuddûs’ün katında olabilir, düşün...

 

25

Selâm hazretlerinin varlığını inkâr etmiyorsan, daha ne duruyorsun. Bir yanda gerçek dîn; birleyen İslâm, diğer yanda ol Âdem gibi babasız yaradılan, kul ve nebî Îsâ’yı, putlaştıranhristiyanlık ve kavminden başka herkesi zâtlarına köle gören yahudilik.

Kâbe etrâfında sevgiyle ve saygıyla kenetlenen her renkten, lisandan, kültürden, nesebden, hacimden, şekilden şol müslimân kardeşlerin beraber birleyişini, tefekkür eyle. Melâike, Âdem atana yöneldiklerinde, aslında ol Hazret-i Müheymin’in emrine itâatle secde ettiler, Âdem ancak bir perdeydi. Ey oğul, mühürlüyü, izin verilmedikçe,asla açamazsın.

 

26

Ancak görmek isteyen lâyıklara, ol Mü’min, göstermekte pek lâtif.  Kâbeye put diyen yalancıları hüsranlarıyla başbaşa bırak. İleride bileceklerdir. Kâbe, ancak Azîz Hakk’ın emridir, kıblen, şüphesiz, O’nun emrinedir. Ey oğul. İntikâmı dahî âdil, Cebbâr’ın neferi ol aşkla. Tek sıkımlık cânı var şu cihânın, bir göktaşı yeter cümle tekebbüre. Milyonlarca gök adadan sâde bir dânesi, içinde nokta bile deyû görünemediğin galaksi. Kahhâr gadabı, zâlim kahırcılara yeter.

27

Mütekebbir hazretlerinden başka Mu’izz ve Müzill Rabb yoktur. En güzel,en elit isimler O’nundur. Rızkının mikdârını, ancak ol Rezzak, ol Bâsıt, ol Kâbıd bilir. İmdâd, yâ Ğaffâryâ Râfi’ yâ Semi’ yâ Ğafûr. Vehhâb’ın kuşatıcılığından, kuşatanı yoktur. Ol Hakem, ol hâkim Hakîm, hükmedenlerin en hayırlısı, en hikmetlisidir.

Yâ Adl yâ Bâsîr yâ Habîr yâ Azîm,ilmindenfirâr etmeye çalışanların, kudretinden kaçtığını sananlarıneforu, heyhât,nasıl da nâfile.

Oysa ol Latîf, ol Halîm, ol Selîm olan yüce Hakk hazretlerinin zinhâr hiç telâşı yoktur. Mâlikiyevmiddîn.

 

 

28

Hünkâr yürek, saraydan sadra lâyıktır.Ve liyâkat, tûfân tûfân şuûr serîsi.Mensubiyet, sâika sâika bir zuhûrâta müştehi. Önce mukavvaya sarılan, sonra boşluğun içinden çekildi mi süzülen, esrârlı iplik. Kıyâmet kıyâmet büyüyen bir kıyâmın leylinde, kalb kayalıklarına vuran dalga dalga öz, timsâli. En derûnda, kabuğunu çatlatırcasına en nahîf mânâ filizi, mikro têsirin, gittikçe, makro etkiler doğurduğu bir, çağ demi. Ey oğul, çağını demle. Sinsiyetin, senin demlemediğinle, seni necisâne demlemesine, sakın, fırsat verme. Hakîkî istiklâl, Hakk’a hakkıyla kulluğun, âdeta dâhiline siperlenmiştir. Şol namazlardaki harekâtın dahî, fiziklere kârı, elbette tesâdüf değildir. Ol Şekûr, ne Aliyy, ne Kebîr’dir.

 

29

Hafîz’ın muhafazası ey tâlib, muhafazaların efendisidir.  Mukît’in mükâfâtı kadar hayırlı mükâfât, hâşâ, kim verebilir. Hesabları görücü olarak ol Hasîb yeter.  Celîl hazretleri kadar, Kerîm ve Rakîb ve Mucîb ve Vâsi’ ve Mecîd mi var. Hâşâ. Bâ’is hazretlerinin vaad ettiği günü bekle. Hazret-i Şehîd, şâhid olarak yeter. Ne güzel Vekîl. Küllî şeye karşı Kaviyy.

Nasıl da Veliyy ve Metîn ve Vâcid ve Mâcid ve Hamîd ve Muhsî ve Muhyî ve Mümît ve Mübdî ve Mu’îd. Hayy ve Kayyûm Vâhid. Mülk, ol Samed hazretlerinindir. Yâ Kadîr, yâ Muktedir.Sen ki Mukaddim ve Muahhir. Sen ki Evvel, sen ki Âhir. Ey Bâtın ve ey Zâhir ve ey Vâlî, ey Berr. Sen ki, Müte’âl hazretleri, andolsun, senden üstünü yoktur. Hamdülillah. Tevbemizi kabûl eyle yâ Tevvâb. Rahmetine sığındık ey Müntakim ve ey Muksit. Affet ey Afüv ve bağışla ey Raûf. Topla bizi, sıklaştır safımızı yâ Câmi’ ve Ğanî ve Muğnî. Şeyâtini kov dergâhımızdan yâ Mâni’ ve yâ Nâfi’ ve yâ Darr.

 

30

Yalvarırız râzı ol. Ey Vâris, ey Reşîd, ey Hâdî, ey Bedî, ey Bâkî, ey Sabûr, ey Nûr. Zülcelâlive’likrâm. Mâlikülmülk. Gözler kapalıyken, uykularda gözsüz görülen rüyâlar ve kâbuslar, ne ibret mûcize. Onca mûcizeye rağmen uslanmayan zâlim zorbaları ancak cehennem paklar. Cehennemin dahî sonsuza dek yakıp da paklayamayacağı ne şeytanlar da var. Heyhât, varlığının hakkını vermeyene.Yalçın kayaları söyleten, katı surları mum eden, dağlara boyun eğdiren gerçek aşkı hisset hey gönlüm, yaşa hakkıyla.

 

31

Erlik, birlik, dirlik; İslâm milletine vurgun üç merhaledir. Tastamam vuslatları, çehrelerinistikametini cümleten Hakk’ın devletine döneceği bir güne ertelenmektedir. Özler, özetler, özneler, özellikler, öznellikler, özgünlükler rengârenk, ama boyalarındaki kimyâ hep bir, bir, bir. En Sevgili Rahmân’ın muazzam şerîati içün cân vermeyi göze almayanlar, sözün bittiği yerdedir. Vatan, millet, şehâdet nutukları nefsî, dümenleri baştan kaybetmeye endekslidir. Bir pazara buyruldun ki oğul, ortası mezara, sonu sonsuz hazara. Öyle bir hazar ki, ancak hazır, sırat bökelerine. Doğruluk caddesinin dosdoğru nökerleri, eğreti dünyalığı koçmaya imrenmez, sadrındaki vazoyu göçertmez, dâhildeki cevher zemzemini beyhûde zemîne zinhâr dökmez.

 

32

Yargının da bir âdâb-ı erkânı vardır oğul, şol nefsin tanımadığını fişleme ihtiyacı, ahkâm ahlâkına aykırıdır. Âline bakıp muhabbetle iç çekiyorsun. Onları sana, seni onlara karşılıksız vereni unutma. Ölümden ve diriliş gününden sonra, beraberce sonsuza dek mutlu olmayı istemez misin. Hayır, bu klişe bir replik değil. Şeytanların, hakîkati basit gösterme tuzağına, düşme. İstiyorsan, bunun için Hakk’a yalvarın, duâyı sâlih amel kuvvetleriyle destekleyin. Desteklenin.

 

Tesettürsüz müslimler, bugünün kuşatılmış kudüsleridir. Evini İslâm’ın devlet kurumları kılanlarsa, zamânlarının ömeri. Kalbi mühürlü, inkârcı şeytanların evi elmastan olsa, yeni bir mûcizeye her gün şâhid olsa, bir süre sonra alıştım deyip belki yine azgınlığa devam edecektir. Belki de canavarlaştırdıkları nefisleri, ancak Kahhâr’ın gazâbını görünce inkârdan,menfaati uğruna vazgeçebilecek,hayvanâtdan aşağı bir potansiyele sâhibdir.

Öyle bir zamanda vazgeçişler, vazgeçenlere ne kazandırabilir ki.

 

33

Hayâller dahî şol alçak dünya kalitesinde. Hayâl et oğul, cennet kalitesinde, hayâller bile olabilecek en güzel modelde. Atan kalbini, çarpan nabzını, nefeslerini dinle. O sâdık dostlar, kendini kandırmana destur vermezler. Fânî. Yaradan’ın yaratmadığı bir yaradılan, hâşâ hiçbir âlemde yoktur. Cümle olanları, elbette ol Hâlık oldurmuştur.

 

34

Kul ve elçilerden olan Îsâ aleyhisselâma ve Rabbi Subhân Hakk hazretlerine iftirâda bulunan şol hristiyanlık şirkine bak. Kul ve elçilerden Uzeyir aleyhisselâma ve Rabbi Subhân Hakk hazretlerine iftirâda bulunan şol yahudilik şirkine bak. Kendisine faydası olmayan putların putperesti budizme, şamanizme, Hakk korkusundan titreyen mahlûk ateşlere tapan zerdüştlüğe, şeytanların oyuncağı satanizme, ateizme bir bak. Sapışlar,nasıl da gerçeği haykırıyor. Nasıl da Rahmân’dan başka ilâh yoktur, İslâmdan başkagerçek dîn yoktur diyor.

 

35

Ey kaynağı görebilen yürek. Parçadan bütüne gidebilen akledici idrâk. Ancak bir Zât’ın cümleyi yaradabileceğini, bir sineği de, bir gazegeni de yoktan var etmenin O’na kolay geleceğini bilen ey kul. O Zât’ın bizim için ancak İslâmı seçtiğini ne vakit göreceksin. Sâde Rabbi Allah için eğilen nâmuslu başları gör. Kâbenin etrâfında tavâfa duran her tipten, renkten, dilden insanı gerçekten kardeş kılan, beyazla siyahın asla birbirinden tiksinmeyip, dâimâ muhabbetle kucaklaştığı İslâm. Kılarken namazı, tutarken orucu, verirken zekâtı incitme gönül. İncinse de, ömrünce incitmeyen mütedeyyinleri izle.

 

36

Bin kez mazlûm olsa da, bir kerre zâlim olmayan insanlık anıtlarını seyreyle. Mütevâzı çehreler, ne özel manzara. Asr-ı Saâdetden sonra, arablığın, kürdlüğün, fârısîliğin, türklüğün geneli üzerine İslâm mührü vurulmuşken, şol dört sütûnun nice ecdâdı belki ondört asır boyu mücâhid yüreklerle Hakk için cihâd etmişken, dâhildeki ırkçılarının çatışması, fitne yarışı, ötekini küçümseyişi, düşün, neden. Müslimân olduktan sonra bir çinlinin, fransızın, almanın ne farkı kalır senden oğul. Değil mi ki hakîkâte îmânın onuru cümlenize yeter. Değil mi ki ırkçılık, bölücülük kibri haram. Cenâb-ı Hakk hazretleri senin kadar onu da; ömerlere, salâhaddînlere, fâtihlere dîn kardeşi kılmışken, rûhunu senin rûhun kadar muhtedî, müceddid, müttakî nice rûhlar ilâ akrîba kılmışken, yeryüzünde müslimânların hak dîn bağıyla kardeş kılınmasından yüce bir akribâlık hem yokken, büyüklenmen, saymaman, sevmemen, söyle, neden. Irkçılar bizden değildir düstûrunu ibert-i cehennem gibi haykırırken kafatasçıların ahvâli, müslimânların tâ genelini oluşturduğu ırkların dahî içinden nice zâlimler ve nâmussuzlar çıkmışken, kendi nefsimizle bile başa çıkmakta zorlanırken, nefsini ve ırkını temize çekme çabası, nasıl da beyhûde bir zamân isrâfıdır böyle. Çabalarından sorulmayacak mısın ey.

 

 

 

 

37

İnsan, kendini yeterli gördüğünde azar oğul, kendini zinhâr yeterli görme, unutma, sen, iradenle âdeta kusurlar koleksiyonusun. Kusursuz irâdeli Hakk’a dayan, kardeşinle gerçekten, kardeş ol. Kardeşlerinin helâl dairesinde kültürleri, lisânları, tarzları yüce Hakk’ın birer âyetidir. Ol âyetleri, zinhâr, inkâr etme. Kendilerine verilen emânetleri, koruyup geliştirmeleri içün destek ol. Helâl dairesinde, muhabbet duyduklarına muhabbet duy. Asla, sakın, ötekileştirme.  Zinhâr, duymamazlıktan gelme. İster sivil alanda, ister resmiyet meydânında, kendi ata mirası kültürün içün istediğini, kardeşinin ata mirası kültürü içün istemedikçe, bir bâtıl sistem sana dokunmuyor ama kardeşine hayat hakkı tanımazken ve sen buna susarken,  hatta içten içe mutluluk duyuyorsan, tam îmân etmiş olabilir misin. Elinle düzeltemesen dahî kalbinle tasdik, dilinle ikrâr edebilecek ortam varken, zulme karşı kardeşinle olmaman, empati kurmaman ve hesâba çekilmeyeceğini düşünmen.

 

38

Unutma oğul, Hakk’ın adâleti baştan ayağa gerçektir, hakîkattir. Zanlar gerçeğin önünde hiçtir. Hakk, senin nefsindeki işine gelmeyene sükût planlarını, senden daha iyi bilendir. Tâlib, sen renksin, münhasıran aydınlandıkça, ışığa dönüşebilirsin.

Benzersiz Yaradan’ın, yaratma şemsinin, -ol!-  yağmurundan sonra ortaya çıkan, gökkuşağıdır yaradılan. Bağımsız, sonsuz varlığı kendinden, Hakk hazretlerinin mâsivâsı, O’nun, O’na bağımlı varettiği;fânî, gölge varlıktır. Karanlık, yâni siyah rengi de bir mahlûktur. Cihânı koyu karanlık olan siyah değil de, koyu bir kırmızı kaplasa, yine ancak izin verildiği kadar görebilir, yıldızları seçebilirdik.

 

39

Yokluk, belki daha başkadır. Şüphesiz, varlık da, yokluk da, O’nun emrindedir, hepsine hükmeden, tek mâbûd O’dur. Zâlimin kendini suçlu hissetmeyen yüzüne bak. Sonra da mazlûmun hüzünlü çehresine. Küçük hatalarına pişmanlıkla tükenen ömür, büyük hatalara zor cüret eder.

 

40

Her zerre Hakk’ın sanatıyla bir evrendir. Her evren Hakk’ın kudreti karşısında bir zerredir. Gerekli sevgi, gereksiz korkudan üstün, gerekli korku  gereksiz sevgiden üstündür. Ey kardeş, elhamdülillah, sâdece müslümanız... Çehremizi, laik-ulus rejimlere değil, göklerin doruğundan inerek yeryüzü vahasını şereflendiren, İslâmın ondört asırlık görkemli devletine dönmüşüz.  Öyle yüce -bir- devlet ki, baştan ayağa, Furkân ve Sünnet fecrinden ibarettir. İslam coğrafyasını dâim vatan, Ümmet-i Muhammed’i dâim millet biliriz. Zamân, sadede gelme vaktidir. Gün, belki kıyâmete dek bitmeyecek olan ihtilâf gecesinden, coşkun kılınçların kınından çekilişi gibi sıyrılma günüdür.

 

41

Sahte bâtılı, Şerîat hakîkatine tercih, îmansızlıktır. Bize takiyye değil, dürüstlük yaraşır. Şerîati istemek, müslimlere farzdır. Şerîat deyu haykıran muvahhidler, zamânın asıl âşıkları, asıl mürşidleri, asıl dervişleri, asıl velîleridir. Aşkın evi oğul, gazâ meydânıdır. Zulmün kanı, mücâhid velîlerin kadehine hak yoldahelâldir. Allah yolunda cânıyla, emvâliyle cihâd eden yâni cânından ve cânânından ve emvâlinden ve evlâdından geçen, mücâhidlerden âşığı, evliyâsı mı var.

 

 

 

 

42

Her gerçek velî, belki mücâhid değildir. Ammâ her hakîkî mücâhid, inşâallah birer velîdir. Gönül gönül büyüyen akıl ve akıl akıl büyüyen gönülle, ilâ âhir. Yapının tuğlaları, vücûdun uzuvları, vahdet bayrağını yeniden oğul, hakettiği göndere, göklere çekecektir.

 

43

Bedevî îmânı, nedir şol bedevî îmânı. Şeytanlar, nasıl da nefsin aklına -çöl, sarık, deve- figürlerini getirmeye çalışıyor. Bedevî îmânı ayrılmaz bir bütün, tek hakîkî yol, İslâm dîninin işine gelen parçasını alıp işine gelmeyeni bırakan çıkar süslümanlığıdır. Modernlik maskeleri ardında, sımsıkı halatı gevşetmeye çalışan gevşekliğin öbür adıdır.

 

44

Hakîkati bütünüyle yaşayan müttakî bedevîlerin tırnağı etmez bedevî îmânlı nice şehirli moda münâfıkları. Hakîkati bütünüyle yaşamak; yiğitçe hakkı haykırmak, şerîati istemek, hilâfeti aramak, bu garazda eyleme geçmektir.

 

45

Şerîatsiz tarîkat, cehennem kütüğüdür oğul. Evliyâullah arasında Allah ve Rasûlünün devletine karşı tekbir kimseyi bulamazsın.Ne olmuşsan da, yine gel, tevbe kapısı açıktır.

Peki ne içün. Elbette fıtratına dönmek, dosdoğruya doğru değişmek, dönüşmek, gerçek bir müslimân olmak içün gel. Ey kardeş, kardaşınla dîn hakkında tartışıp durmayı bırak, sadede gelin. İhtilâfla vaktini öldürenler, ya hedeften ümîdini kesmiş ya da hedefe yürümeye cesâret bulamamış âcizlerdir.

 

46

Yol bellidir; İslâm. Hukûk bellidir; Şerîat. Devlet bellidir; Furkân ve Sünnet-i Seniyye. Hükûmet bellidir; Hilâfet. Bâtıl bellidir; bidât. Tağut bellidir; fitne. Küfür belli, şirk bellidir. Unutma; hânedânlıklar, zinhâr İslâm Devleti değildir. Hakk hazretlerinin,yoktan var kıldığıtene nûrundan rûh üfürdüğü sen ey. Dağların kaldıramadığı ol mübârek emânetin mühim emânetçisi ey. Sana kof telaş değil, dolu sükûn yakışır.

 

47

“Bir adım yaklaşırsa, bin arşın yaklaşırım” sırrının tâ esrârına var. Ancak böyle bir Rab, Rabbimiz olabilir. Rabbinin furkânındaki sana hitâbına bak ey âdemoğlu, hitâbında sana verdiği değere bir bak. Yaradılan böyle güzelken, güzelliği yaradan Hâlık, düşün nasıl güzeldir. Elbette ancak testin kadar bilebilirsin. Ey sâde Hakk’a teslîm olup çevresine güven saçan kandil yürek. Ancak yandıkça aydınlatabilirsin. Çilen, ihsândır.İçindeki cevher suyun sağlam taşı, sağa sola döküp ziyân etme, isrâf etme.

 

48

Sürüleri şefsiz, arıları melîkesiz bırakmayan, elbette insanlığı şerîatsiz, rehbersiz bırakmamıştır. Mâsivâ, bütünüyle Hakk’a secde eden mustazaf bir kul gibidir. Büyüklüğü hacimde arama.

 

49

Mâhiyetiyle evliyâ rûhlar, belki kâinatlardan daha engin, âlemlerden daha büyükçedir.

Unutma, zamândan ve mekândan münezzeh olan Zâhir Hakk perdelenmez, perdelenişler senin âciz gözlerin içindir, perdelenen görüş mesâfendir. Doğumlar ve ölümler, doğumu ve ölümü yaratıp, doğmayan ve ölmeyen Hakk’ın ezelî ve ebedî bekâsını nasıl da haykırıyor.

 

Bu âlem, belki ancak tenini kuşatır, rûhunu kuşatacak kadar engin değildir belki. Gözlerini bir hafta hiç açmamayı dene, başarabilecek misin, gözsüzlüğü sevebilecek misin, bir anda ne hayâller kurabilen ey. İçine yıldızları sığdıran bir gözün dahî hakkını verebilir misin, söyle borcunu ödeyebilir misin…

 

50

Ey rüyâlarında gözsüz görebilen, kendinle ağızsız konuşabilip, kendini kulaksız dinleyebilen cevher. Aslına dön, kıymetine dön, hakîkatine dön. Parmak izleri gibi birbirinden farklı ağaçların, dalların, çiçeklerin, çayırların, atomların Allah aşkıyla nasıl da kıvrana kıvrana filizlenerek serpildiğini seyret. Hakk korkusuyla patlayan yıldızları, açılan kara delikleri tefekkür eyle. Ya şefkatten tabakalar olmasaydı cihânın çevresinde. Çarptıkları gezegenleri delik deşik eden meteorların, atmosferde toz-duman oluşu ne büyük rahmet, ne mûcize hikmet. Hayretini zinhâr yitirme oğul. Olumsuz alışkanlıktan, nisyanlardan sıyrıl…

 

99

Tenlerin tinlerinde, tinlerin tenlerinde, pamuktan matruşkalar gibi içiçe sarılı sırların, sırrına var. Hakîkat şarabı adam uyutmaz, adam uyandırır. Hakîkatin esrârını ancak evliyâ ervâh içine çekebilir. Öyle bir esrâr ki, adamı mayıştırmaz, toparlar. Ey dünyalık keşi ey leş. Asıl uyanıklık, devamlı olanı arzulamaktır. Yapacağın tek şey; Sâhib’i râzı etmek. Ölmeden ölen, dirilmeden dirilir ve görür gibi duyar gibi yaşar. Konuşur gibi susar. Susar gibi haykırır.

Fısıldar gibi sayıklar, sayıklar gibi fısıldar bu âr. Yaşa; taş, aş, piş, bil, de, yağ, ak, coş, bul, ol, din, öl, doğ, ör, der, ser, er. Kendine gelmeden, geçilmez kendinden. Ve aksâ… Sırlar, ancak sırdaşlığı başaranlar içindir.

 

 

Bilal Yavuz

MUHAMMED HORASANİ