İMAN KAHRAMANI



Bizim kahramanlarımız pelerinli değildi
Sarıkları vardı uğruna baş koydukları
Cübbelerinde binbir yama binbir gurbet
Heybelerinde insanlığa fedakar hizmet
Alınlarında vefa, enselerinde tevazu
Önlerinde Üstad gibi bir aziz müceddid
Dergahlarından eksik olmaz kırmızı şems
Azığında tefekkür, duruşlarında heybet
İçlerinde dinmez bir derya merhamet
Bizim kahramanlarımızın habersizdi
Sol elleri sağ ellerinden kadim leyalde
Canlarında dolaşır ulu ervahtan izler
Çocuklar eker, dinç gençler yeşertirlerdi
Suffagahlarında nur burcu dalga dalga
Ruhlarında kasırgalar, keşifler, sisler
Her biri bir deniz feneriydi tayfunlara
İşte Üstad’ın kutup yıldızları silsilesi
Karışlarlar dünyayı iman fütuhatıyla
Kalplerinde külliyat, zamanın dervişleri
Çağırır insanlığı doğruluğun doğusuna
Serden geçer gibi geçerlerdi nefisten
İnsanlığın selametini beklerler ufukta
O iman kahramanının çizdiği aydın yolda
Yürürler aşkın meşalesiyle fütursuz
Yürürler, feyezan fışkırır civarında

BEDİÜZZAMAN


Yaşadın, yaşatma ülküsüyle insanlığı,
Maneviyat asayişi kalbinden sorulurdu.
Dinç kalemler sivrilttin hakikat aşkına.
Yoktu müridin, vardı milyonlar fidanların...
Rabbini ihlasla İbrahim misali sevdin.
Cefakar ömrünce -ben batanları sevmem-
Ezgisi yükseldi durdu inleyen ruhundan...
Ebed ebed diye ağladı hep çağladı yüreğin...
Ne sırlar bildin tevazudan ödün vermeden,
Tüttün durdun Habibullah’ın gül izinde.
Ah bu daha ne ki, öyle nesiller gelecek ki,
İnşallah külliyatınla ey muazzez Evliya!
Kadim ümmete nurlu şarkılar söyletecek,
Sevdanın sofrasına diz çöktüreceklerdi.

HAZAN BAĞBAN


Sustu kalbin,
susku câna,
cânânsız tâk eyledi.
Aşk ateş,
âşık ateş,
mâşuk ateş,
çâk eyledi.
Hergiz aşklar,
toprağa su,
sadra berzâh-ı sahrâ...
Bildin işte,
donmadan aşk,
pîşemez sır kabında.

Gözün yaşın dökmeden,
ağlayanlar, dergâmız.
Gülmeden neşe duyan,
çağlayanlar, meclîsimiz.
Koptu tufan,
kırdı hasret,
bostanlar şimdi talan...
Dindi deryâ,
bitti ırmak,
çöller şen,
bahar nâlân...

KARA KONÇERTO


Çal Ludovico, çalınan yarınları çal;
Körpe düşlerimizi, hiç söylenemeyenleri.
Çal, dinsin bu gece de şu acı yara!
Şu derin şu çok katlı şu paramparçalayan!
Çal Ludovico, kendisinin hırsızı için çal,
Kırışık pişmanlıklar için çal paslı aynalarda. 
Hayallerin, hayatların çalındığı yerde,
Sen masum günahkarlar için çal Ludovico,
Belki hala bir ışık vardır karanlık için!
Umudun çağlayanı çağıldasın,
Sandukası akustik hazandan…
Çal Ludovico, savaşın yetimleri aşkına çal,
Var mı yaşamdan öte hazin orkestra?
Varsın batsın gemi, çalmaya devam.

NESLİCAN TAY


Sen şimdi o tertemiz gülüşünle,
Bahçedeki çiçekleri sulamaya göçtün.
Eteğine takıldılar, müşrik ilan ettiler,
Giderken bile gün yüzü göstermediler,
Ne çok çekti Türkiye din tacirlerinden,
Ham yobazlardan, kaba softalardan...
Sen şimdi o taptaze içten gülüşünle,
Kuşları yürekten koklamaya göçtün.
Üstünde belki bırakma rahatlığı ardında;
Sapıklarla, katillerle dolu zifir çağını…
Hoşçakal leydim; iyi, güzel, mutlu kadın.
Güllere selam söyle, huzur rüzgarlarına,
Masum cerenlere, aşkın semalarına…
Rahman sarsın yaranı kevser suyunda,
Esirgesin kalbini bütün ağrılarından.