ZERZEVAN KALESİ


sabanlarda aşkın rüzgarı
serilmiş kepenekler omuzlara
işte çoban kalkanları
kavallar, yüreklerde borazan
gözlerin, dalgalı, boran
gözlerin, inatçı, durmadan
gözlerin alayına rezzan
gözlerin, gözlerindir Zerzevan
aniden bastıran dargın baran
surlarım, sırlarım, can kalesi

yüreğin, metal ejderhalar ülkesi
betondan dinozorlar devrinde
çarpışan iki yıldızdık
atom tarlalarında antik sevmek
Urartular yazsın argın sevdanı
İyonyalılar gözlerinden anlasın
acılar içinde nasıl doğulur
ehil, dilaver mimari
filinta canlar ki, erbap, namuslu
parayı bulmadan önceki Lidyalı
hey gidi arslan ciğerim
içerin Sus kentinin devrik kralı

yar, avazım gelir küçelerden
lâl, avare, şahmeran hançeri
bin yılların sılasında yoğrulur
doğrulacak erlerin hasretiyle
taşlar erir, yürek dağa dönüşür
ümidin kadim düşleri
ırmaklar  döşeği ellerindedir

NAMUS SEVDASI


ey oğul, bilesin
milattan önceki 
Hammurabi yasaları bile 
daha adildir, daha yiğittir
katili, sapığı, hırsız, yolsuzu
besleyip kollayan ülkemin
hukuk çöplüğünden

oysa Diyarbekir töresi
affetmez ölümcül ihanetleri
bilir, ihanete merhamet
merhamete ihanettir
ey oğul, diyesin
düzen değil, düzenek
en kahpesinden
sistem değil, sis perdesi
gafletin yargısında adalet dediğin
oysa Amed’in kanunları
kayırmaz namussuzu hak aşkına
zindanlar göze alan 
delikanlılar kaynar 
Hançepek, Saraykapı, Alipaşa
halel getirilmezler adamlığa

ey oğul, susmayasın
susmak kusmaktır
içinde iyi olan ne varsaları
Kürdistan güçsüzü affeder
Kürdistan dilsizini affetmez
sakın, unutmayasın
ey oğul durmayasın

BARIŞIN KEVOKLARI


Karacadağ’da eriyen karın
şelalesi duyulur Çınar’da
Cahit Sıtkı’nın serçeleri
Ahmed Arif’in yuvalarında
Sezai Karakoç mısraları
gezer durur, hevesli
kadim Suriçi sokaklarında

gözlerin ki gitmez 
bitkin gözlerimden
gözlerin ki kafesime can
gözlerin ki bitmek bilmez
bir çift menfez aynalarda
hücremde neşen
sözümde yüzün
güzümde közün, özümde tözün
severim zulamdan içeri
toylar, efkara döner

kabir böcekleri dolar
gariban, yaralı kederlere
Kürdistan çiçekleri sarar
Kürd çocuklarının 
kardeşlik türküleri haykıran
safderun yüzlerini
bu savaş ölmeli, bu savaş ölmeli
durun siz candaşsınız
bu savaş ölmeli
bu savaşı, bu barış öldürmeli
düşün, ne güzel cinayet
ne civan katliam

SERHİLDAN


ıslıklar, çığlıklara karışır
kan kusar Zilan Deresi
kafataslarında beyinler erir
patlar yürekler kafeslerinde
hasret tüter Tendürek
zulüm taşar süngüler
iblisin demir kartları
biçer masumları, deşer rahimleri
beşikte bebeleri, kimsesiz pirleri

gırtlağına kadar ceset
ah dolar Zilan Deresi
şimdi nereye gitsen ağrı
şimdi nereyi görsen acı 
hıçkırır mitralyözler
namlusunu mazlumlara çeviren
şeytancıklar yüzünden
ölü çocuklara tecavüz eden
 ırkçı zabitlerden alçağını 
görmedi kederli anadolu

faşist teröristlerin ihaneti
kalleşçe yaktı kardeşliği
onarmak erlere düşer
sabırla, umutla, sevgiyle
budur soylu metanet
budur kahpeliğe beşkardeş
gel sen de katıl bize
indir putların kör çehresine
adil, vakur bir sille

SEBAT ZAMANIDIR


Dersim’in gözyaşları
Enfal’in bakışlarında çağlar
Roboski’nin alnından akan
Halepçe’nin kanlı ahıdır
Kerkük tüter Erbil’in burnunda
düğümlenir boğazı Amed’in
Kürdistan dağlarından 
hogir bir uyanış doğar

sabret ey ümmetin yetimi
sakın benzeme barbar ırkçıya
bin kerre namert zulüm 
görsen de zalim olmaman
mahşerde senin şerefindir
sabret ey ümmetin yetimi
karanfiller açana dek Halep’te
kötü günler mevte mahkumdu
sabret ey ümmetin yetimi
surların sırlaşana 
sırların surlaşana dek 

havar, yar yangın yeri
gönülde can pazarı, havar
kan kesik, kan tutuklu, kan kelepçe
sabır senden vazgeçse 
sen sabırdan vazgeçme
sabrın taşına dönüş
milyonlar şehidiyle Kürd Milleti
ancak imanla ilelebed
felaha kavuşacaktır 
sabret, sabrın selamet

GİYAN MEVSİMİ


gönül göğsün gülüydü
gülün göğsünde bahçe
tarihin mezarlığı höyükler
anlatsın çilekeş destanımızı
gözü, değdiği yeri 
derinden deşen erler
vursun bağrın teline
vursun döşüne döşüne 
öksüz Diyarbekir’in
Dicle’nin yuttuğu çocuklar

hey yavrum hey de ne hey
aç, avaz, üryan
yetimleri ısıtmaz hiçbir yorgan
yaşamadan bildim ki
yaşamayan bilemez
gel gör ne ateşler ne buzullarla
ölüm dansında leylim
içerimde, dışarıyı hapseden
sevdan, kıyama durur
sevdan ki Amedî
sevdan ki dinmez

Cemilpaşa konağında 
çığlıklar dolaşır
çığlıklar ki etten bir duvar
azimli antenine hoyrat gevherin
kuşların uçuşurken ki
toplu kanat sesleri
giyan der durur bahçende
giyan; der, durur

TÖZ VAKTİDİR



aşkla birbirine sarılmış yapraklardır, gül
sırt sırta vermiş devrimci dallardır, çınar
ey padişahları köle kılan can rüzgarı
dalgalan bağrın dağlarında, dağlansın hasret
gayrı iplik usanmış çuvaldız oyuklarından
sırdaşlar sırlanmak ister sırrın vatanında
içim dışım hicran, üstüm başım hicret
ruhun kan şarabı; esrar kadehinde şems
gecenin siyah aydınlığında gölge bakışlar
sımsıcak bir deniz feneri köhne döşlere
ey gurbetleri kurbet kılan efsanevi vahdet
karıştır kalbi, kızışan köpük dalgalarına
serinlik kavrulmaktır kutsal çile ehline
gök canlı umman, şahaplar akça yakamoz
karadelikler, simsiyah güneşleri feleğin
zikirler çığırarak gezen kuyruklu yıldızlar
tüzel inzivalar üstüne yağan ümidin kalbi
her şey hazır her şey tam bir sen yitik hey
erenler, yarenler, dervişler canı yetim

GEVHER MEVSİMİ


hakikat şarabıyla kendinden geçmek
kendine gelmek, özüne dönmektir bize
Hakk dostlarından cesur yiğit mi var alemde
sırra kadem basışları izdir, ufkumuza
mülk, şöhret, evlat, içtikçe susatan derya
gerekmez, aşkın nehrinde arınan toklara
ancak harabeler bilir asıl hazineyi
yalnız zeki canlar anlar sonsuz saltanattan
bilinmezler diyarında bilen öz bilgiye
zirve göklerde değil köklerde, derindedir
ey cevher, daha kaç can verecek nefsin
ne zaman cesaret edeceksin soyunmaya
hikmet kaftanı üryan olmadan giyilmez
bu hiçlik ateşinde üşümeden pişilmez
kök sağlamsa derinde, boy atarsın zirveye
şu mânâ göğünde çınar olmadan uçulmaz
İslam ruhuyla canlanan şah soylular ki
mesihtir birbirine, yürümeden bilinmez

BERİVAN


sen, boyuna bahar, asil ve asi
sen sadece gönülde yeşeren gül
Diyarbekir dağlarında türküydün
Diyarbekir bağlarında zılgıtlar
sen boyuna sürur ve hep özü gür

ruhun göğsüne sığmıyor Berivan
nereye gidersen git hep yüreğim
yok maşuka aşıktan başka vatan
gidişin hep koşmaktır kaçtığına
boranlar da üşür, gitme Berivan

gülüşün vejîna, gülüşün sarya
gülüşündü; ırmaklar ormanlarda
gülüşünle güneşler açar şevler
gülüşünde kanatlanır zaroklar
gülüşün rojarya, gülüşün zerya

sen boyuna sürur ve hep özü gür
Diyarbekir bağlarında zılgıtlar
Diyarbekir dağlarında türküydün 
sen sadece gönülde yeşeren gül
sen, boyuna bahar, asil ve asi

YÜREĞİN AMİDA


kalbin, savaş sonrası et kokusu
damarlardan fışkıran kan çorbası
kuzgunlar aynalarda
yolun gözler Amida
Selahaddin Eyyubi Cami keder kuyusu
vefatından beridir
yoldaş Mezopotamya
öyle cansız, böyle lal kesiği

hey aman, durmaz yerinde
içerim paramparça
hücremin kerpiçten çiçekleri fersiz
yar çeşmesi susuz
ranzalar cehennem çukuru
Mervani yiğitler gerek şu puştluk çağına
hey aman, can tutuklu
devir zor, devir cambaz, devir namussuz
zalimin mazlumluk 
tasladığı zamandır

münafıklar yüzünden
haktan dönen gafiller
merhametli davetine muhtaçtır
hey aman, erlik vaktidir
parıldar, parıldar nazarında
hırçın Silvan Kalesi
cildin buz cehennemi
kalk ayağa ey şehir
Nasır-ı Hüsrev olsun yeniden şahid
düştüğün yerden doğrul
dikil de süpür ey 
namert çelmeleri