DİRİLİŞ


Eski Diyarbekir'i özlüyorum. Çeyrek asır evveli... Doğallığın bozulmadığı zamanlar. Biraz büyüyünce mahalleden arkadaşlarla maçlara gitmeye başlamışız. Diyarbakır spor birinci ligde göğüsleri kabartıyor. Çocuklar büyüklerle maçlara giriyor.

Mardinkapı restorasyon adı altında bozulmamış, dut ağaçları yere kadar salınıyor, Mardinkapı mezarlığına uzanan sırat köprüsü gibi bir mermer yol... İri yarı karıncalar ordu gibi üstünde... Eski kapılar satan adamlar... 

Tezgahlarda radyo sesleri, başlarda büyük kutularıyla, tepsileriye gençler dolaşıyor, onurlu, rızkının peşinde. 

Tütüncüler, yoğurtçular, iş hanları, yüksek komşuluk, ahlak henüz çökmemiş, küçelerde dedelerin dengbej sesleri...

Nineler ve torunlar tandır başında, başlarında Kürd oyalı yazmalar, ellerinde helal lokma.

İnsanlar birbirine düşman gibi bakmıyordu, çok iyi hatırlıyorum, tebessüm hakimdi, şimdi herkes birbirine korkuyla, herkes birbirine zan, şüphe...

Telsizli telefonlarda yılan oynamak büyük lüksümüz... Atari salonları çocukların kahvehanesi... 

Henüz din tüccarları, dinci maskeli teröristler peyda olmamıştı, dindar ve seküleri hoşgörü içinde iç içe yaşardı.

Irak Kürdistan'ından "kaçak ürünlerle" donatılmış pazarlar... Güvercinler, civcivler, tavşanlar her yerde...

Bugünkü kadar park yoktu, ancak insanlık daha çok vardı, o zaman gönüller park gibiydi, mahalleler güllük, gülistandı.

Ahmet Kaya nağmeleri yükselirdi çarşılardan, dükkanlarda Yılmaz Güney resimleri, Ahmed Arif şiirleri...

Kırklar dağı henüz incitilmemişti, ilahi bir havası vardı Dicle, Ongözlü kardeşlerin.

Buğdaycı pazarları, eski hal gibi şimdi hayalet evi olan mekanlar şendi, düğün yeri gibiydi, pazarcılar neşeyle çığırırdı.

Para az basılıyor, maaş azdı. Ama hayat bugünkü gibi pahalı değildi, ürün boldu, ekonomi canlıydı, böylesi çökmemişti.

Hiç unutmam, çeyrek altınlar 3-5 liraya alınırdı. Son model İphone gibi telefonlar o dönem çıksa çoğu insan alabilirdi bence, zira durumlar bugünden iyi, fiyatlar bugünden ucuzdu, 1 dolar 2 lira ediyordu.

Şimdi ne maneviyat ne maddiyat ne hayat... Milenyum çağları dünyaya teknoloji le tanışma, sağlıkta devrim reformlar iken, ülkemize ise yüzyıl geriye götüren bir ekonomik buhran, kutuplaşma savaşları, psikolojik kaoslar...

Bir sevdaydı Diyarbekir... Şimdi onurlu hafızalarda kadim bir anı... Yeniden dirileceği günü bekliyor hasretle...

Bilal Yavuz