TRUVALI HELİN


yüzün gökkuşağı / kader yağmuru
yüzün olgun aynalar sert duvarlarda
birikir mezarlar sarp doruklarda
saçlarında çocuklar saklambaç oynar
içerin nasıl da şarapnel çukuru
kalbin ayçiçeği / kök gürültüsü
kalbin harap mızraplar bağlamalarda

gülerdin Helin derdi dağlar taşlar
gülerdin / çöller göllere dönerdi
bir tenha küheylandı burağın arzda
kanadın kesilirdi altındayken
uçarcası gezerdiniz buzulda
gördü mü yerinde hiç duramayan
yetim yüreğim gibi uçuşurdunuz
Helin derdim / içini göğe kazırdım
Helîn derdim kışlarkuşlar kokardı

bakışların kızıl Mars tutulması
kanlara bulamışçasına hilali
kelebekler kükrer / palmiyeler üşür
tıslar tavşanlara çıngıraklılar
Truvalım bir ışığı çoğaltır durur
ellerinde masumluğun fil dişi
ellerinin kınasında çağlayanlar
ellerin nur ellerin nar ellerin

uzardın / kısalırdı zor mesafeler
uzardın gittikçe yeşeren Sırat sanki
kıldan ince kılıçtan keskin nefesin
can toprağında göz yağmurlarıyla
serpilen öyle bir lale ki kıdemli sevda
sultan zambağına çevirir sonunda
için / çığlık çığlığa erdenlik filizleri
için masumiyet günleri zamanda
gözlerin merhametin melikesiydi

Helin diyor poyrazlar kasırgalar
Helîn diyor deryada susuzluklar
göklerden serpilen karlar yanıyor
bağır kafesi yüreğe dar geliyor
gelseydin gitmeseydi bitmeseydik
tutuşsaydık ağarsaydık açsaydık
dağlardan püsküren lavlar üşüyor
özlem gayrı bekleyişe sığmıyor